Tag Archives: muslumanlar

5 kız öğrencisini siken din öğretmeni tutuklandı

24 Mar

5 kız öğrencisini siken din öğretmeni tutuklandı

Diyarbakır’da, 5 kız öğrencisine cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla dün gözaltına alınan ve hakkında soruşturma başlatılan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni E.Y., emniyetteki işlemlerinin ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
Yayınlanma: 24 Mart 2018 Cumartesi, 20:27

[Haber görseli]

Merkez Yenişehir ilçesinde bulunan bir ortaokulda görevli Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni E.Y.’nin, iddiaya göre 5 kız öğrencisine cinsel istismarda bulunmasının ardından dün  polis tarafından gözaltına alınmıştı. Tacize uğradığı iddia edilen yaşları 11 ile 14 arasında değişen 5 kız öğrencinin, Çocuk İzleme Merkezi’nde (ÇİM) psikolog, avukat ve savcı eşliğinde ifadeleri alındı. E.Y.’nin ise Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliği’nde polisler tarafından ifadesi alınırken, hakkındaki suçlamaları reddettiği öğrenildi. E.Y., işlemlerin ardından bugün Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatı ile adliyeye sevk edildi.

Öğrencilerini taciz ettiği iddia edilen E.Y., savcılığa verdiği ifadenin ardından tutuklanma talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Mahkemede verdiği ifadenin ardından E.Y., tutuklanarak Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ne konuldu.

Osmanlıda ibnelik

16 Eyl

Osmanlıda ibnelik yadırganmıyordu. Devlet kurumlarında bile ibnelik yaşatılabiliyordu. Onunda öncesi var. Selçuklular döneminde Farslar’ın çok oldukları bölgelede yaygındı.

Hz. Mevlana Celaleddin Rumi tanınmış bir ibne idi. Onun erkek arkadaşı da Şemsi Tebrizi idi.

Bu iş Osmanlı ile bitmiyordu, Ataları Orta Asya’yı ele geçirmek için Türkler’i KILINÇ-TAN geçirmiş olan, Arap kökenli Hoca Ahmet Yasevi‘de ibne idi. Onun erkek arkadaşıda Arslan Bab idi.

Burada günümüzde kimlerin ibne olduklarını yazarsak, saşırmayınız.

Biz salağız, ne bilelim, Avrupalı Osmanlıyı öve öve bitiremiyordu. Neden olabilirdi, anlayamıyorduk.

İbneler, fes-i sembolleri olarak seçtiler. İbneler gününde fes giyiyorlar. Bunun nedeni olarak da Osmanlı’nın ibnelere hoş görüsü olarak açıklıyorlar.

İbneler, fes-i sembolleri olarak seçtiler.
İbneler gününde fes giyiyorlar. Bunun
nedeni olarak da Osmanlı’nın ibnelere
hoş görüsü olarak açıklıyorlar.

Senin şeyhim deyip dua ettiğin  kişinin ibne olduğunu  biliyor muydun?

Senin şeyhim deyip dua ettiğin
kişinin ibne olduğunu
biliyor muydun?

Allah’ın huzuruna gidince, ben Osmanlıda ibneliğin olduğunu bilmiyordum dersen, Allahda seni çarpar.

Amacımız yalnızca temiz toplumdur.

Osmanlı

Osmanlı

Alparslan Türkeş, Kılınç Müslümanı

22 Ağu Davadan dönen adam: Türkeş

 

 

 

 

Son Kılınç Müslümanı Alparslan Türkeş !

Akyazılılar vakfi, ülkücüler dosyası/bölüm-5

 

“Bayrağı kucakladım arkama bakmadan  gidiyorum.

Davadan dönenleri vurun, ben dönersem benide vurun.” diye haykırıyordu

Alparslan Türkeş (1980 öncesi plaklar çıkarılmışdı)

Türkeş’in konuşmasından sonra askerlerin ayak sesleri duyuluyordu, ondan sonrada Şeyh Şamil, anlatılıyordu.

 

Ancak bir gün geldiki, 1980 öncesi, bu söylem dolu plaklar ortadan kaldırıldılar.

 

Alparslan Türkeş, ise davadan döndü. Çünkü ona ABD’nin verdigi görevde degişmişti. Artık Alparslan Türkeş’in (milliyetçilik) yapmasına gerek kalmamıştı. Yeni bir dönem başlamıştı. Artık “Allah yoluna” dönülmeliydi. Tarikatlara, tekkelere kapılar açılmalıydı.

Hüseyin Fezullah (Alparslan Türkeş), en son kılınç müslümanı olmuştu.

Hüseyin Fezullah (Alparslan Türkeş), en son kılınç müslümanı olmuştu.

ABD ile AB için artık Ortadoğu yeraltı kaynakları, islamcı bir yapı ile ele geçirilmeliydi.

Bunun içinde “Allah Yolu”unda elimize “KILINC” verilmeliydi.

Bunun içinde sözde vatan-millet yolunda olması gereken ülkücüler, bulundukları şehirlerde, oruç tutmayanları dövmeye, Ramazan ayında açık olan dükkanları taşlamaya başladılar.

Ocaklarda oruç tutmayanlarda “kafir” olarak görüldüler.

Ülkü Ocakları’nın başınada din bilgisi iyi olanlar atanmaya başladı.

Sonuçta Alparslan Türkeş, kendi kendine verdiği başbuğluğu, yere atarak “hacı” adını aldı.

Adı, sahte idi, ünvanıda sahte idi. En sonunda kendine gelerek, tarikata katıldı.

Adı, sahte idi, ünvanıda sahte idi. En sonunda kendine gelerek, tarikata katıldı.

Artık o açıkça kılınç müslümanı olduğunu göstermeliydi. Hacta iken çektirdiği resimlerini koruması aracılığı ile bütün Türkiye’ye, ayrıca Cia’ya göndererek, toplumda yeni bir yer edinmek istedigini kanıtladı.

Bir sonrada yazılııklama yaparak “Ülkücüler Allah’ın ipine sarılın” diyerek, Cia’ya olan bağlılığını göstermişti.

Davadan dönen adam: Türkeş

Davadan dönen adam: Türkeş

 

Ondan sonrası ne olmuştu, onuda yine bir KILINÇ MÜSLÜMAN’ı olan

Muhammed MAHNOVİ’den dinleyelim.

Aşağıdaki yazıda Türkeş’in ülkücüleri bir salona toplayıp, yeniden  “KILINC MÜSLÜMANLIĞI” na dönüşünü anlatmaktadır.

 

 

En dogru haberin kaynagı: http://www.yeniakit.com/

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TÜRKEŞ’İ TERKEDEN TÜRKEŞ

TÜRKEŞ’İ TERKEDEN TÜRKEŞ

Muhammed MAHNOVİ

TÜRKEŞ’İ TERKEDEN TÜRKE�

20 Ağustos 2012, Pazartesi 14:57:49

Biz Türk’ün İslam ile yeniden kurtuluşuna ve kültür ve medeniyetinin ihyasına çalışıyoruz

(Seyyid Ahmet Arvasi)

Ben sizi, Türklük gurur ve şuuruna, İslam Ahlak ve Faziletine,yoksullukla savaşa, Adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe,kısacası Hak Yolu’na, hakikat Yoluna, Allah yoluna çağırıyorum

(Alparslan Türkeş)

-Cümleten selamun aleyküm.Salon tek vücud:

-Aleyküm selam.

Kürsüdeki vakar ve heybet yüklü zatın bu anını belgelemeye gayret eden fotoğrafçılar ve patlayan bir flaş.

-Film mi çekiyoruz burada?

Flaş sahibinin özürlerinin ardından kürsüdeki zatın evvela salonu sonra gönülleri silkeleyen sözleri yankılanmaya başladı:

Ülkücü attığı her adımı Allah rızası için atar. Atmalıdır.

Salona, salondakilere, kürsüdeki zatın ülküsüne yabancı olanlar ‘islamcı biri’ konuşuyor zannedecekti, belki de.

Ama, O zat; Alparslan Türkeş’ti!

Türk-İslam Ülküsü’nü anlatıyordu, sınırlarını tarif ediyordu; ayetlerle, hadislerle.

Türk-İslam Ülküsü’nü haykırıyordu.

Sus pustu salon, pür dikkat dinliyorlardı. Adeta beyinlerine, kalblerine kazıyorlardı yeniden ve yeniden Türk’ün İslam Ülküsü’nü.

Uyuyor musunuz?

diye kükredi Başbuğ.

Başbuğ’un emrindeki ordu gibi:

-Hayır!

sesi ile salon çınladı.

Kalkın ayağa!

Duyulur duyulmaz, yılların disiplini ile kalktı salondakiler, bir anda.

-Oturun!

Yine büyük bir gönül itaatiyle ve disiplin içinde, aniden oturdu salondakiler.

Başbuğ’un tekrar eden ‘kalkın’ sözüne itaat eden karakter, nefse kapılmadan aynı huşu ile ‘oturun’ emrine de icabet etti.

Belliydi, bir ders verecekti Başbuğ, bir şeye işaret edecekti.

İşte böyle uyanık olacaksınız, düşmanlarınız sizi uyuyor sansa bile içiniz uyumayacak, her zaman uyanık olacaksınız!

Tarih Ekim 1994’ü gösteriyordu.