Tag Archives: mit

RECEP TAYYİP ERDOĞAN

18 Kas Recep Tayyip Erdoğan

AKP, uzun bir yönetme döneminden sonra duraklama dönemine girmiştir.  Bu gelişme bundan üç dört yıl öncesi beklensede, açık duraklama kendisini etken olarak göstermemiştir.

Recep Tayyip Erdoğan

Recep Tayyip Erdoğan

Bunun nedenleri toplumun, iç yapısı, birde yönetimdeki gücün AKP, karşısındakı kesimleri (CHP, MHP, BBP, başkaları) içeriden vurarak, halka AKP’yi bir tek kurtuluş yolu olarak göstermesine bağlı olmuştur.

Abdullah Gül

Abdullah Gül

Buna başka nedenlerde ekleyebilirsiniz.

Şimdi ise, AKP, kullanma günü geçmiş bir yiyecek durumuna düşmüştür. Bozulma belirtileri başlamıştır.

Bunu nereden anlayabiliyoruz? AKP, kendisini oluşturan, geliştiren, yükselten ortaklarını bir bir yittirmiştir.

Önce iç ortaklarını yitirmiştir. Bunlar kimlerdi?, yada kimlerin olusumlarıydı? Derseniz.

En etken kesim FETÖ idi. FETÖ ile AKP sağ kanadını koparttırdı. Seçimlerde pek etkisi görülmesede, FETÖ’süz, AKP’nin kendisini yasa dışı, yasa içi alanlarda eskisi gibi iyi gösterememektedir.

Tek başına çalmayı bile başaramamış, ağzına yüzüne bulaştırmıştır.

FETÖ gidince yurttaşın başarısız çocuklarına sınavlarda başarı yolu tıkanmıştır. Onun bunun yerine sınavlara başkalarını sokarak, iş kazandırma düzeni bozulmuştur.

Devlet mallarıda satıla satıla, dağıta dağıta tükenince tünelin sonu görünmüştür.

Bu gün AKP’nin bölünmesi kendisini sorgulaması gecikmişse burada MİT’in Erdoğan’ın elinde oyuncak bir kuruluşa dönderilmesindendir. Buda doğaldır. Hakan Fidan, sonradan bir indirme olarak kuruma sokulmuştur. Onun içinde oda, yönetim değişirse kendisinin yasalarla yüzleşmesinde korktuğundan, titreye titreye yasaları çizerek bu yönetimin görevde kalması için çalışmaktadır.

 

Bir düşünün, bu gün günde 4-5 kişi PKK ya karşı savaşta kara toprağa düşerken kimseden AKP ye karşı ses yükselmiyor. Ya birde bir başkası ortak olsaydı? CHP yada MHP, ne olacaktı?

Söz de yaygarada böyle olacaktı. “Ne yapalım AKP dönemi iyiydi, ancak halkımız bize ortak kazandırdı. Olaylar başladı, ölüler geliyor. Gelecek seçimde AKP ye oy verin kan dursun” diyeceklerdi.

Böyle pişkinlerle karşı karşıya bu toplum.

Bu gün gelinen yer neresidir?

AKP çok büyük bir korkuya kapılmış durumdadır. Kendi aralarında konuştukları tek konu: “Ya Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, yada aramızdan ayrılan bunca kişiler, yaptığımız yasadışılıkları dışarıya çıkarırsa ne olacağız?” biçimindedir.

 

Sonuç : Erdoğan ister geçmişteki düzende, ister başkanlık düzeninde yönetimde kalsın, Türkiye’yi yönetmeye gücü yetmeyecektir.

Eskiden yönetebiliyordu, çünkü dış güçler, ona yol gösteriyor, yasadışılıklarına göz yumuyorlardı.

Bu günlerde Erdoğan’ı tanıyan bir iki Arap topluluğu var, onlarda yakın gelecekte sıkıntılı bir ortama girerek, yön degiştirebileceklerdir.

Erdogan demek, yanılan birisi demektir, Erdoğan demek yalnız kalan « ümmet » demektir. Erdoğan demek yolu, yönü belli olmayan biri demektir.

Başkan olmasıda çok anlam taşımamaktadır.

*Onun içinde dün ayaklarının altina aldığı değerlere bu gün sarılmaktadır.

Mit’in eli ile parçalanır duruma getirdiği MHP’nin yine MİT’in eliyle ayakta durmasınıda bu nedenlerle istemektedir.

 

Erdoğan, Yahudilerlede iç içe idi.

Erdoğan, Yahudilerlede iç içe idi.

Dün Mehtap Yılmaz ağlamaklı yazısını böyle yazmış: http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mehtap-yilmaz/allah-bu-memleketi-istikameti-hamamonu-olanlara-birakmasin-13724.html

Bu gün Emin Pazarcı’da korku kokan yazısını böyle yazmış:

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/emin-pazarci/lawrence-trolice-brutus-e2-80-a6/haber-488738

 

Müslüman Türkiye’de oğlancılık

12 Haz

 

Eğitim Sen, ‘Eğitimde Cinsiyetçilik Raporu’nu açıkladı: 5 ayda 182 çocuk istismarı
Eğitim Sen, 2016-2017 eğitim öğretim yılının ardından “Eğitimde Cinsiyetçilik Raporu”nu açıkladı. Rapora göre, 2017 yılının ilk beş ayında 182 çocuk cinsel istismara uğradı, sokağa çıkma yasaklarından dolayı 300 bin öğrencinin eğitime erişim hakkı ortadan kalktı ve 2017’nin ilk 4 ayında her ay en az 2 çocuk iş cinayetiyle yaşamını yitirdi.
12 Haziran 2017 Pazartesi,

Eğitim Sen, öğrencilere karne verilmesinin ardından iktidarın eğitim alanındaki cinsiyetçi tutumunun değerlendirildiği “2016-2017 Eğitim Öğretim Dönemi Eğitimde Cinsiyetçilik Raporu”nu açıkladı. Eğitim Sen’in raporunun dikkat çeken ayrıntıları şöyle:

5 ayda 182 çocuk istismarı: Milli Eğitim Bakanlığı çocuk istismarını önlemek için politikalar geliştirmediği gibi konuyla ilgili istatistik tutmaya bile gerek duymuyor. MEB’in cinsel istismarı meşrulaştıran politikaları sonucu, 2017 yılının ilk beş ayında 182 çocuğun cinsel istismara uğradığı ortaya çıktı. Türkiye’de AKP’nin iktidarda olduğu 2002’den bu yana 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yaptı.15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocuk sayısı ise 15 bin 937 olarak kayıtlara geçti. Tüm bu verilere karşın hükümet, çocuklara yönelik istismarı önleyecek tedbirleri almadı.

300 bin çocuk okulsuz: Sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği il ve ilçelerde, 2015-2016 eğitim öğretim yılının başından itibaren eğitim hizmeti durdu. Nusaybin’de 32 bin, Derik’te 7 bin, Dargeçit’te 17 bin, Cizre’de 41 bin, Silopi’de 39 bin, Şırnak merkezde 40 bin, İdil’de 24 bin, Sur’da 30 bin, Silvan’da 28 bin ve Yüksekova’da 33 bin, toplamda yaklaşık olarak 300 bin öğrencinin eğitime erişim hakkı doğrudan ortadan kalktı. 2016-2017 Eğitim öğretim yılında da durum değişmemiştir. Sokağa çıkma yasaklarından dolayı öğrencilerin eğitime erişim hakkı ortadan kalktı.

Çocuk işçi ölüleri: 2017 yılının ilk beş ayında en az 741 işçi yaşamını yitirdi. 2017’nin sadece mayıs ayında ise yaşamını yitiren 146 işçiden 4’ü kadın 5’i ise çocuk işçilerdir. 2012 yılında 601 bin olan 15-17 yaş arası çocuk işçi sayısı, 2016 yılına gelindiğinde 709 bine ulaştı. İş cinayetleri hız kesmezken, çocuk işçi ölümleri de giderek “yerleşik” bir hal aldı. 2016 yılı boyunca en az 56 çocuk işçi çalışırken hayatını kaybetmiştir. 2017’nin ilk 4 ayında ise her ay en az 2 çocuk iş cinayetine kurban gitti.

Müfredat meşrulaştırıyor: AKP hükümeti, ders kitapları aracılığıyla ideolojisini geleceğe aktarıyor. Çocuklar küçücük yaşta evlensin, evde erkeğin, toplumda da devletin denetimi altında olsun istiyor. Geleneksel kadınlık rollerini İslami kurallar ile meşrulaştırmaya çalışan MEB, eğitimin en önemli unsuru olan ders kitaplarıyla, aile yaşamını kutsayan ve kadını yok sayan politikalarla kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerini meşrulaştırıyor. Eğitimde cinsiyetçi ifadelerin yaygınlaştığı eleştirilerinin yoğunlaştığı bir dönemde MEB bu ve benzeri kitapların öğrencilere ulaştırılmasına aracı oluyor. Karma eğitime yönelik müdahaleler, eğitimin dinselleşmesi ve çocukların geleneksel rol kalıpları ile yetiştirilmesine yönelik müfredatlar da cinsel istismarın önünü açıyor.

‘MEB utancımızı pekiştiriyor’
4+4+4 çocuk işçiliği yaşını 13’e düşürdü

12 Haziran “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” kapsamında açıklama yapan Eğitim İş, MEB’in politikalarının çocuk işçiliğinin önünü açtığını belirterek “Çalışma hayatında 2 milyona yakın çocuk işçi bulunuyor ve çocuk işçilerin yaklaşık yüzde 80’i kayıt dışı çalıştırılıyor. 2016 yılında 56 çocuk iş cinayetleri sonucu hayatını kaybetmiştir. Bütün bunlar ışığında AKP hükümetinin çocukların korunmasına ilişkin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği ortadadır. 2012 yılında yasalaşan 4+4+4 eğitim sistemiyle çocuk işçiliği yaşı fiilen 13 yaşa düşürülmüştür. Çocukların işçi olarak çalıştırılmaları, onların en doğal hakları olan eğitim haklarının ellerinden alınmalarına neden olmaktadır. Bu nedenle çocukların çalışmalarına neden olan bütün toplumsal-ekonomik ortam sosyal devlet anlayışı temelinde kamusal olarak yapılandırılmalı ve tüm çocuklar ücretsiz eğitim, sağlık, beslenme ve benzeri en temel haklarına kavuşturulmalıdır” tepkisini gösterdi.

Osmanlıda ibnelik

16 Eyl

Osmanlıda ibnelik yadırganmıyordu. Devlet kurumlarında bile ibnelik yaşatılabiliyordu. Onunda öncesi var. Selçuklular döneminde Farslar’ın çok oldukları bölgelede yaygındı.

Hz. Mevlana Celaleddin Rumi tanınmış bir ibne idi. Onun erkek arkadaşı da Şemsi Tebrizi idi.

Bu iş Osmanlı ile bitmiyordu, Ataları Orta Asya’yı ele geçirmek için Türkler’i KILINÇ-TAN geçirmiş olan, Arap kökenli Hoca Ahmet Yasevi‘de ibne idi. Onun erkek arkadaşıda Arslan Bab idi.

Burada günümüzde kimlerin ibne olduklarını yazarsak, saşırmayınız.

Biz salağız, ne bilelim, Avrupalı Osmanlıyı öve öve bitiremiyordu. Neden olabilirdi, anlayamıyorduk.

İbneler, fes-i sembolleri olarak seçtiler. İbneler gününde fes giyiyorlar. Bunun nedeni olarak da Osmanlı’nın ibnelere hoş görüsü olarak açıklıyorlar.

İbneler, fes-i sembolleri olarak seçtiler.
İbneler gününde fes giyiyorlar. Bunun
nedeni olarak da Osmanlı’nın ibnelere
hoş görüsü olarak açıklıyorlar.

Senin şeyhim deyip dua ettiğin  kişinin ibne olduğunu  biliyor muydun?

Senin şeyhim deyip dua ettiğin
kişinin ibne olduğunu
biliyor muydun?

Allah’ın huzuruna gidince, ben Osmanlıda ibneliğin olduğunu bilmiyordum dersen, Allahda seni çarpar.

Amacımız yalnızca temiz toplumdur.

Osmanlı

Osmanlı

Alparslan Türkeş, Kılınç Müslümanı

22 Ağu Davadan dönen adam: Türkeş

 

 

 

 

Son Kılınç Müslümanı Alparslan Türkeş !

Akyazılılar vakfi, ülkücüler dosyası/bölüm-5

 

“Bayrağı kucakladım arkama bakmadan  gidiyorum.

Davadan dönenleri vurun, ben dönersem benide vurun.” diye haykırıyordu

Alparslan Türkeş (1980 öncesi plaklar çıkarılmışdı)

Türkeş’in konuşmasından sonra askerlerin ayak sesleri duyuluyordu, ondan sonrada Şeyh Şamil, anlatılıyordu.

 

Ancak bir gün geldiki, 1980 öncesi, bu söylem dolu plaklar ortadan kaldırıldılar.

 

Alparslan Türkeş, ise davadan döndü. Çünkü ona ABD’nin verdigi görevde degişmişti. Artık Alparslan Türkeş’in (milliyetçilik) yapmasına gerek kalmamıştı. Yeni bir dönem başlamıştı. Artık “Allah yoluna” dönülmeliydi. Tarikatlara, tekkelere kapılar açılmalıydı.

Hüseyin Fezullah (Alparslan Türkeş), en son kılınç müslümanı olmuştu.

Hüseyin Fezullah (Alparslan Türkeş), en son kılınç müslümanı olmuştu.

ABD ile AB için artık Ortadoğu yeraltı kaynakları, islamcı bir yapı ile ele geçirilmeliydi.

Bunun içinde “Allah Yolu”unda elimize “KILINC” verilmeliydi.

Bunun içinde sözde vatan-millet yolunda olması gereken ülkücüler, bulundukları şehirlerde, oruç tutmayanları dövmeye, Ramazan ayında açık olan dükkanları taşlamaya başladılar.

Ocaklarda oruç tutmayanlarda “kafir” olarak görüldüler.

Ülkü Ocakları’nın başınada din bilgisi iyi olanlar atanmaya başladı.

Sonuçta Alparslan Türkeş, kendi kendine verdiği başbuğluğu, yere atarak “hacı” adını aldı.

Adı, sahte idi, ünvanıda sahte idi. En sonunda kendine gelerek, tarikata katıldı.

Adı, sahte idi, ünvanıda sahte idi. En sonunda kendine gelerek, tarikata katıldı.

Artık o açıkça kılınç müslümanı olduğunu göstermeliydi. Hacta iken çektirdiği resimlerini koruması aracılığı ile bütün Türkiye’ye, ayrıca Cia’ya göndererek, toplumda yeni bir yer edinmek istedigini kanıtladı.

Bir sonrada yazılııklama yaparak “Ülkücüler Allah’ın ipine sarılın” diyerek, Cia’ya olan bağlılığını göstermişti.

Davadan dönen adam: Türkeş

Davadan dönen adam: Türkeş

 

Ondan sonrası ne olmuştu, onuda yine bir KILINÇ MÜSLÜMAN’ı olan

Muhammed MAHNOVİ’den dinleyelim.

Aşağıdaki yazıda Türkeş’in ülkücüleri bir salona toplayıp, yeniden  “KILINC MÜSLÜMANLIĞI” na dönüşünü anlatmaktadır.

 

 

En dogru haberin kaynagı: http://www.yeniakit.com/

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TÜRKEŞ’İ TERKEDEN TÜRKEŞ

TÜRKEŞ’İ TERKEDEN TÜRKEŞ

Muhammed MAHNOVİ

TÜRKEŞ’İ TERKEDEN TÜRKE�

20 Ağustos 2012, Pazartesi 14:57:49

Biz Türk’ün İslam ile yeniden kurtuluşuna ve kültür ve medeniyetinin ihyasına çalışıyoruz

(Seyyid Ahmet Arvasi)

Ben sizi, Türklük gurur ve şuuruna, İslam Ahlak ve Faziletine,yoksullukla savaşa, Adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe,kısacası Hak Yolu’na, hakikat Yoluna, Allah yoluna çağırıyorum

(Alparslan Türkeş)

-Cümleten selamun aleyküm.Salon tek vücud:

-Aleyküm selam.

Kürsüdeki vakar ve heybet yüklü zatın bu anını belgelemeye gayret eden fotoğrafçılar ve patlayan bir flaş.

-Film mi çekiyoruz burada?

Flaş sahibinin özürlerinin ardından kürsüdeki zatın evvela salonu sonra gönülleri silkeleyen sözleri yankılanmaya başladı:

Ülkücü attığı her adımı Allah rızası için atar. Atmalıdır.

Salona, salondakilere, kürsüdeki zatın ülküsüne yabancı olanlar ‘islamcı biri’ konuşuyor zannedecekti, belki de.

Ama, O zat; Alparslan Türkeş’ti!

Türk-İslam Ülküsü’nü anlatıyordu, sınırlarını tarif ediyordu; ayetlerle, hadislerle.

Türk-İslam Ülküsü’nü haykırıyordu.

Sus pustu salon, pür dikkat dinliyorlardı. Adeta beyinlerine, kalblerine kazıyorlardı yeniden ve yeniden Türk’ün İslam Ülküsü’nü.

Uyuyor musunuz?

diye kükredi Başbuğ.

Başbuğ’un emrindeki ordu gibi:

-Hayır!

sesi ile salon çınladı.

Kalkın ayağa!

Duyulur duyulmaz, yılların disiplini ile kalktı salondakiler, bir anda.

-Oturun!

Yine büyük bir gönül itaatiyle ve disiplin içinde, aniden oturdu salondakiler.

Başbuğ’un tekrar eden ‘kalkın’ sözüne itaat eden karakter, nefse kapılmadan aynı huşu ile ‘oturun’ emrine de icabet etti.

Belliydi, bir ders verecekti Başbuğ, bir şeye işaret edecekti.

İşte böyle uyanık olacaksınız, düşmanlarınız sizi uyuyor sansa bile içiniz uyumayacak, her zaman uyanık olacaksınız!

Tarih Ekim 1994’ü gösteriyordu.